Friday, November 09, 2007

İzindeyiz Ata'm



Hani "Türk, Öğün, Çalış, Gü­ven" demiştin ya...

Biz ilkinde takılıp kaldık. O yüzden çalış­maya va­kit kalma­dı. Kimse­lere de (kendimiz dahil) gü­venmiyo­ruz.

Seninle övünüyo­ruz. Adına barajlar, yollar, köprüler yapıyoruz. Balolar, heykeller, hatalar ya­pıyoruz. Klipler, zamlar, işken­celer, darbeler...

Öyle bir kargaşa yarattık ki senin adına darbe yapanlar, se­nin adına yönetimde olanları devirip, senin fikirlerinle açıklı­yorlar bunu...

Ve devrilenler yi­ne senin fikirlerinle savunuyor­lar kendilerini...

Herkes seni bir dönemki gö­rüşlerinle tanımlayıp başka başka anlatıyor bize...

Asker, demokrat, dindar, ateist, laik, çapkın, milliyetçi... Liste uzayıp gidiyor, biz tartışıp gidiyoruz.

Hala "izindeyiz" ve bu izin hiç bitmeyecek gibi görünüyor, "izinde" olduğumuzdan kab­rine çok ziyaret yaptık, ama sa­na layık bir film yapamadık. 60 yılda... Belki kimseleri sana benzetemediğimizden, belki parayı denkleştiremediğimizden...

Adına yaptığımız köprülere akın akın koşuyor yurttaşla­rın... intihar etmek için...

Cumhuriyeti, emanet ettiğin gençler polis copundan kafala­rını kaldıramaz haldeler.

Zorlu savaşlarla kurulan Türkiye Cumhuriyeti devletin­de bugün çetelerin gölgesi var. Dev posterlerini yaptık ama doğru dürüst bir belgeselini ya­pamadık Ata'm..!

Arkandan ağlamaktan gözlerimiz şiştiği için yazılarını, konuşmalarını doğru dürüst bir kitapta topla­yamadık. Adına kurduğumuz kültür merkezini yangından koruyamadık. Senin adına ikti­dara el koyanlar mirasını çiğne­di, ses çıkartmadık. Kurduğun partinin arşivini yaktı­lar... Alkışladık...

Çünkü biz izindeyiz Ata'm...

Her sabah, güne "Türküm, Doğruyum, Çalış­kanım" diye bağırarak başla­yan, geri ve tembel nesiller ye­tiştirdik. Sesimiz gür çıkıyor ama eğitimde başarı oranlarımız yerde sürünüyor.

Köşklerin bakımsızlıktan dö­külüyor...

Kocaman resimlerinin asıldı­ğı kamu binaları içinde memu­run aç.

"Beni emanet ediniz" dedi­ğin doktorların biliyorsun seni "geç teşhisten" erken yolcu et­tiler.

Merak etme "izindeyiz" Ata'm...

O dönemde söylediğin bazı sözler bugün 7 kilit altında: Din üzerine, düşünce özgürlüğü üzerine yazdıklarını yazmaya, söylemeye kalkanlar mahke­melerde sürünüyorlar. O gün yazdıklarını, bugün ağıza ala­mayacak haldeyiz.

Seni aşmaktan vazgeçtik, sa­na ulaşamıyoruz Ata'm... Hey­kellerin o kadar büyük, poster­lerin öyle kocaman ki, ardında bir dolu adam kendi pisliğini gizleyebiliyor. Pislik büyüdük­çe heykelleri de büyütüyorlar.

Şu "İzindekiler"in listesini bir görsen inanamazsın Ata'm... Kendini tanıyamazsın.

İşte AKP İktidarı... "izinden yeni dönmüş"tü şimdi yine izinde...

Özlü sözlerini paylaşamıyor­lar.

Yılgınlığa düşmememiz için söylediğin "küçük kıvılcımlar, büyük yangınlar doğurabilir" sözünü itfaiye kapısına asmış­lar.

Bağışla bizi... izindeyiz Ata'm..!

Sunday, October 07, 2007

Planlar yaparız biz..



Bu akşam düşündüm bir bir; arkamda dolu dolu yaşadığım tam tamına 29 sene vardı. Aşıkı yaşadığım, mutluluğu tatığım, acıyı deneyimlediğim, gururumun acıdığı, onere olduğum, başarı, hüsran, umut dolu 29 yıl.

Ne gibi hedeflerim vardı, neler planlamıştım ve hayat beni bir şekilde nerelere getirdi...Evet zihnm tarafından tayin edilmiş hedeflerim vardı benim. Şimdi ise yaşayarak hakketildiğine inan bir Eylem var aynanın karşısında.

O anı derin bir güven içinde yaşadığın zaman, hayatın karar verdiği şey oluyor. Bu anı bütün olarak yaşarsan, bu bütünlükten bir yenilik doğuyor. Bu bütünlükte geçmiş kaybolup gelecek şekillenmeye başlıyor. Bu şekil, senin tarafından verilmiyor. Bu şekil, senin tarafından "kazanılıyor".

Yön dünyasında hareket etmek için insanın tam bir güvene ihtiyacı vardır.

Kendini hayatın ellerine bırak.

Sunday, September 09, 2007

CYRANO



Ya ne yapmak lâzımmış?
Sağlam bir dayı bulup çatmak sırnaşık gibi,
Bir ağaç gövdesini tıpkı sarmaşık gibi,
Yerden etekleyerek velinimet sanmak mı?
Kudretle davranmayıp hileyle tırmanmak mı?

İstemem eksik olsun! Herkes gibi, koşarak,
Yabanın zenginine methiyeler mi yazmak
Yoksa nâzırın yüzü gülecek diye bir an
Karşısında takla mı atmak lâzım her zaman?

İstemem eksik olsun! Ricaya mı gitmeli?
Kapı kapı dolaşıp pabuç mu eskitmeli?
Yoksa nasır mı tutsun sürünmekten dizlerim?
Yahut eğilmekten mi ağrısın ötem berim?

İstemem eksik olsun! Tazıya tut, tavşana
Kaç mı demeli? Belki kaz gelir diye bana
Tavuk mu göndermeli? Yoksa bir fino gibi
Susta durmak mıdır ki, acep en münasibi?

İstemem eksik olsun! Bir kibar salonunda
Kucak kucak dolaşıp boy atmak ve sonunda,
Marifet şi’re koyup kameri, yıldızları,
Aşka getirmek midir, evde kalmış kızları?

İstemem eksik olsun! Yahut şan olsun diye,
Meşhur bir kitapçıya giderek, veresiye
Şiir mecmuası mı bastırmalı?

İstemem Eksik olsun! Acaba bulup bir alay sersem
Meyhane köşesinde dâhi olmak mı hüner?

İstemem eksik olsun! Bir tek şiirle yer yer
Dolaşıp ta herkesten alkış mı dilenmeli?

İstemem eksik olsun! Yoksa bir sürü keli
Sırma saçlı diyerek göğe mi çıkarmalı?
Yoksa ödüm mü kopsun bir Allahın aptalı
Gazeteye bir tenkid yazacak diye her gün?
Yahut sayıklamak mı lâzım: “Adım görünsün
Aman!” diye şu meşhur Mercure ceridesinde

İstemem eksik olsun! Ve tâ son nefesinde
Bile çekinmek, korkmak, benzi sararmak, bitmek,
Şiir yazacak yerde ziyaretlere gitmek,
Karşısında zoraki sırıtmak her abusun.
Eksik olsun istemem, istemem eksik olsun!

Fakat, şarkı söylemek, gülmek, dalmak hülyaya,
Yapayalnız, ama hür, seyahat etmek aya,
Gören gözü, çınlayan sesi olmak ve canı
İsteyince şapkayı ters giymek, karışanı
Olmamak. Bir hiç için ya kılıcına veya
Kalemine sarılmak ve ancak duya duya
Yazmak, sonra da gayet tevazula kendine:
Çocuğum! Demek, bütün bunları hoş gör yine,
Hoş gör bu çiçekleri, hattâ bu kuru dalı,
Bunlar yabanın değil kendi bahçenin malı!

Varsın küçücük olsun fütuhatın, fakat bil,
Onu fetheden sensin, yoksa başkası değil.


Ara hakkını hattâ kendi nefsinden bile.
Velhasıl bir tufeylî zilletiyle
Tırmanma!

Varsın boyun olmazın söğüt kadar,
Bulutlara çıkmazsa yaprakların ne zarar?
Kavaklar sıra sıra dikilse de karşına
Boy ver, dayanmaksızın, yalnız ve tek başına!

Monday, August 13, 2007

"Adults"



When you separate Dream from Reality then you become an "adult", and as such you get old and die. Adults are children who don't dream anymore.

There are so many different worlds to see, various people to meet then why those stop to dream.

We r the ones who can shape metagnostics to a certain degree.

Dream evermore/La dolce vita

Sunday, June 24, 2007

İTALYA!


Bir ki bir ki İtalya yolcusu kalmasın!

Venedik..

Venedik de gondollar; özellikle akşam binilmesini şiddetle tavsiye ederim! Ah..ahh..

İtalya sokakları..minik skuza renkli arabalar, caddelerde parfüm kokusu moda ve alabildiğine "tarih"

Capitoloni müzesi..Heykel ve resimlere baktığınızda sanki karşınızda canlı duruyorlar! Leonardo, Michelangelo ve Raffeollo...

İtalya da gece çıkıldığında kendinizi zaman tünelinden geçmiş gibi hissediyorsunuz. Bir yandan buram buram ışıklandırılmış tarih bir yandanda son derece modern klüpler.

Toskana vadisi ve Kapri!

.... ve aşk çeşmesi. İki dilek tutum orda biri kendim ve söz vermiş olduğum arkadaşlarım için mağlum olanıydı, diğer ise en kısa zamanda tekrar tekrar oralara gelebilmek içindi!

La dolce vita

Monday, May 21, 2007

Vapur,Çay ve Martılar



Vapur, çay ve bana her sabah günaydın diyen martılar. Bu sabah onları fotoğraflıyıp bloguma taşıdım.

Herbirine isim bile koydum:) Birinin adı Çığırtkan mesela vapurdan denize saladığım simitleri jet hızıyla alıyor. Bide Mazlum var, hep gagasıyla tutuğu simidi Çığıtkan a kaptıran. Elden ne gelir Çığıtkan çok yırtık.

Ne yapmalı ne etmeli bir çözüm bulmalı bu hususa: A..A ACİL DEMOKRASİ!

Sunday, April 22, 2007

Bir Mola!



Hani olurya...
Bir mola demek istersin;bulunduğum yerden çok uzaklara gidiyim,cep telefonumu kapatıyım, saat hiç takmıyım,yeni insanlarla tanışıyım, yarın kaçta kalkacağımı düşünmiyim bir mola!
Sabah kahvaltısını taze domates kızarmış ekmekle yapmayı, yarını planlamadan uyumayı, kumda ayakları çıplak yürümeyi, geceleyin yarın zombi olmaktan ve işte bilgisayarın karşısında uyuya kalmaktan çekinmeksizin malibu votka içmeyi,yatmadan gökyüzüne bakmayı, dalga seslerini, güneşten kızaran burnumu soymayı özlemişim.
İşte bu hafta sonu bunları yaparak geçti. Hayat zor, yaşamaksa güzel

Sunday, March 18, 2007

86,400 Seconds


Imagine there is a bank that credits your account each morning with £86,400. Every evening whatever part of the balance you fail to use during the day is deleted. What would you do? Draw out every cent and use it well, of course!

Each of us has such a bank I guess; its name is time. Every morning, it credits you with 86,400 seconds. Invest the day's deposits well, or the loss is yours. How could you bring the most contentment to ur life? The clock is running.

Siderta chose to do nothing and enjoyed the silence..Ok. This is a world of choices and it can be an option as well:) And most r rushing with time. Is this their choice & contentment or compulsion & bankruptcy?

Friday, March 09, 2007

Keyif-i Derya


Sen mutlu olacaksın; dünya senin başarısız olduğunu söylese bile. Yada dünya seni bir yıldız yapsa, başaranın zirvesine oturtsa bile, bu hiçbir şeyi değiştirmez. Sen her durumda mutlu olacaksın. Keyif alacaksın hayatta ufak şeylerden. Bu bir pazar sabahı gazeteni alıp tek başına bir kahvede çınarların altında oturarakta olabilir; illaki pahalı brunch lara gerek yok. Veya onca seneden sonra üniversitede takıldığın Beyoğlu nun arka sokaklarında bir şarap evine gidersin eski dostlarınla. Anılar tazelenir. Gülüp geçersin hayata; o kadar çok şey değişmiştir ki ama bak ne keyifli o arkadaşların şimdi senin için birer dosta dönüşmüş yanında.

Burada sen önemlisin. Kafanın içi dinginliği önemli. Eğer öyle ise bir farklı bakarsın çevrendeki herşeye. Kahve fincanı bile daha renkli gözükür gözüne. O şarap evine girdiğinde kendini bir yabancı gibi hissetmezsin çünkü üniversite yıllarında gittiğin aynı dostların bak yanında. Şarabın tadı bir başka gelir sana; yudum yudum anılarla demlenirsin.

Benim için başarı mutluluktur. Eğer başarının mutluluk olduğunu anlarsan, o zaman ben, her zaman başarılı olacağını söylerim. Ancak senin için başarı keyif ve mutluluk değil, başka bir şey. Hatta mutsuzluk bile olabilir. Sonunda mutsuz olacağını bilsen bile, başarı peşinde koşarsın.

Sanki birçoğu için başarı mutluluk değil, ego övgüsü; insanların onların başarılı olduğunu söylemesi. Her şeyini kaybetmiş olabilirler: ruhlarını, neşelerine neden olan o masumiyeti, huzuru, sesizliği ve dinginliği...Hepsini kaybedip bir deli olmuşlardır. Ama dünya onların başarılı olduğunu söylüyordur. Yinede birşeyler eksik ama ne manası vardır gözlerinde; hep bir arayış içindedir bu tipler. Ama gözlerinin ucundaki Keyf-i Deryayı göremezler çünkü onlar hep bunu dışarda, başkalarında ve başkalarının onlar için söylediklerinde arar.

Siz hangi guruptasınız?

Friday, February 09, 2007

The Mask

Why should the world be over-wise,
In counting all our tears and sighs?
Nay, let them only see us, while
We wear the mask.
If you don't care the world to be over-wise,
Then what can I say friend..
You'r wise!

Sunday, January 28, 2007

Bakmak ve Görmek Üzerine

Hepimizin iki gözü var. Hergün çevremizde milyonlarca şey duyuyoruz ama baktıklarımızı görebiliyormuyuz veya duyduklarımızın kaçını algılıyabiliyoruz??

Çoğu zaman kelimeleri dinler, ama yüzü görmeyiz. Çünkü çoğu zaman, sözcükler ve yüz birbirini yalanlar. Bir insan bir şeyi söylerken, başka bir şeyi gösterir. Zamanla yüzü, gözleri ve mimikleri görme yeteneğimizi tamamen kaybetmişiz. Biz sadece kelimeleri dinliyoruz.

Çoğu arkadaşım altıncı hissimin & sezgi gücümün kuvvetli olduğunu söyler durur, bende onlara iyi bir gözlemci olun sizinde sezgileriniz kuvvetlenecek diye cevap veririm:) Bence sadece izleyin. İnsanların nasıl bir şeyi söylerken, başka bir şey gösterdiğini görüp şaşıracaksınız. Eğer sezgin yoksa hayatının bir anlamı olmaz, sadece yaşarsın. Bir çeşit ot gibi; göremediklerinden sezemediklerinden mahrum, baktıkların ve duyduklarınla sınırlı bir kafeste.

Görmeye başladığın zaman, o zaman gerçeğin kokusunu alacaksın. Baktıklarını görmeye başlamak senin hayatına anlam ve keyif getirecek. Bugün pazar ne mi yapıcam..Caddebostan sahil yolunda adalara nazır şöyle güzel bir yürüyüş. Mavinin tonları, martılar, benim gibi yüyüyüş yapan insanlar.....bakıpta görmeye değer çok güzel şeyler olucak.

İyi pazarlar.