Friday, November 09, 2012
Neptune
Neptune has a delicate musical and artistic sense and an idealism and spirituality that recall Venus, whilst in other ways it is reminiscent of Jupiter, and its connection with drugs and poisons is distinctly Piscean.
It has a clear connection with all marine matters, and indeed with many things related to liquidity. It is the planet of the creative imagination, ranging downwards from the inspiration of the great poets and artists to the terrible and diseased fancies of the criminal and mentally afflicted. It is the planet of pretence and deception, including self-deception; it has a general tendency to make things appear other than they are, whence its relation to the stage and film. Those with a badly placed Neptune cannot be too careful to exercise common sense and to avoid all that is not entirely aboveboard, plain and straightforward.
Neptune appears to rule spiritualism and kindred practices. It is extremely sensitive, physically and mentally. Neptune often causes worry rather than actual misfortune. It is less a source of hardship than Saturn, yet if often calls for the exercise of renunciation. The action of Neptune is subtle, gradual, and sometimes insidious.
Neptune dissolves the boundaries between illusion and “ordinary” common sense reality. It dissolves self-interest and egoism, so that it can represent unselfish impulses and creative imagination.
Equally though, it can represent self-destructive impulses; illusions, delusions, hallucinations, deceit and treachery. The affects of alcohol and most drugs, especially those which act on and distort perception and self-perception, are wholly Neptunian. Film-makers, actors and novelists are ruled by Neptune, though they are ruled by other planets as well; their illusory nature is Neptunian.
Wherever anyone is sensitive and compassionate, Neptune is involved.
The negative features of Neptune are by no means always immediately visible. Neptune is exceedingly sinister planet though it cannot be called “malefic”; being so intimately connected with the good and the beautiful. It plays its part in madness, credulousness, treachery, fraud and lying. Neptune always features in cases of paranoia and delusions of grandeur. It is also involved in escapism, vulgarity and vagueness. Persistently self-deluded people have Neptune in difficult positions, though this is not always easy to see. In many charts of men and women who are known liars and swindlers, Neptune seems problematic.
Neptune will tend to refine whatever energies it comes into contact with in the natal chart. It will seek to refine, purify cleanse; to erase imperfections or defects. Planets touched by Neptune are rendered both purer and more difficult to get hold of. Neptune tends to remove coarseness or vulgarity from whatever planetary principles it touches. It will incline whatever that planet represents to greater delicacy, purity and subtlety.
The ability to discern and appreciate subtlety is one of the main gifts of the Neptunian principle. This is surely one of the reasons why those whose charts are strongly touched by this planet are often very creative or artistic since Neptune heightens perception.
Neptune represents our urge to transcend and escape from ordinary reality. Whatever Neptune touches in the chart it will urge that part of us to go beyond the mundane, to exceed the limits imposed upon us by living in the real world. Neptune will urge us to rise beyond earthly and material considerations. At best Neptune inspires us to go further, excel, surpass and exceed. When Neptune touches a planet in our chart we are capable of being very idealistic in expressing that planets energies. We often want to do so in the highest and purest way. Where Neptune is situated or what Neptune touches tends not to accept (possibly not even recognise) boundaries; it seems as if nothing will get in the way of the attainment of the wish, dream or desire.
Neptune likes glamour, where Neptune touches a planet in our chart we want what that planet expresses to be expressed in the most glamorous way possible.
Neptune is probably the most difficult planetary energy to understand. Its nature eludes definition because it is associate with aspects of the universe that are unclear, illusory, delusory, ill-defined and even imaginary. But Neptune can be understood in part by defining what it is not. Even more than Uranus, it is an energy that negates everything that Saturn stands for. If Saturn is reality, Neptune is unreality. If Saturn is our notion of time and space, Neptune is outside time and space. Neptune symbolises the truth and divinity perceived by mystics.
Neptune energies are extremely hard for most people to deal with, simply because to be successful in the so called real world, one must be able to deal effectively with Saturn, and it is hard to deal effectively with both planets at once.
Neptune is connected with psychic people of all kinds. Neptune can represent either illusion or mystical illumination, depending on one’s spiritual evolution. For this reason Neptune can represent the highest and lowest aspects of human experience, the most beautiful and painful of human emotions.
Thursday, August 06, 2009
Tarifsiz Kederler İçinde
Cahit Sıtkı’nın Memleketim şiirinin terennüm edildiği gün...
Yani çarşamba günü...
Orhan Veli’nin de ölüm yıldönümüydü...
Minnacık bir haber dışında pek bir şey görmedim...
‘İstanbul’da Boğaziçi’nde,
Bir fakir Orhan Veli’yim; Veli’nin oğluyum,
Tarifsiz kederler içinde.’
Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası şeflerinden Mehmet Veli Kanık’ın oğlu Orhan Veli neden ‘tarifsiz kederler’ içindedir? Peki ya kendi ülkemin aydınlarına son zamanlarda olan bunca haksızlıklara karşı eli kolu bağlı olmak, onca duyarsız insan yığınının bir parçası olmak bu betimlemeyi tekrarlatırmıyor mu bu akşam??
Tekrarlattırdı yazdım; Tarifsiz kederler içinde..
Tuesday, July 07, 2009
Paradokslarla geçen her dakkikada kendine şaşırır bazen ruh..
Gülüşlerde akan gözyaşlarına yenik düşen gözler...Paradokslarla geçen her dakkikada kendine şaşırır bazen ruh. Ayakta kalmaya çalışırken yenik düşmeme, boyun eğmeme çabasına kendini kaptırmışken, güzellikler kaçar, boşluklar gözükür hayatı anlatırcasına. Güçlü ol! Dimdik ol! Her zaman sabırlı ol! O gündürki gelecektir ve güldürecektir; gözyaşların olmadan ...Ve birde inançlı ol kendine; "yapabilirim" diyebilmek için ...Kısacası "sen" ol; kendine güzel bir hayat sunabilmek için...
Saturday, November 01, 2008
..Ve bir süre sonra yazı, kendimi öğretti bana…
Sonsuz bir karanlığın içinden doğdum. Işığı gördüm, korktum. Ağladım.
Zamanla ışıkta yaşamayı öğrendim. Karanlığı gördüm, korktum.
Gün geldi sonsuz karanlığa uğurladım sevdiklerimi…
Ağladım.
* * *
Zamanı öğrendim.
Yarıştım onunla…
Zamanla yarışılmayacağını, zamanla barışılacağını, zamanla öğrendim…
* * *
İnsanı öğrendim.
Sonra insanların içinde iyiler ve kötüler olduğunu…
Sonra da her insanın içinde iyilik ve kötülük bulunduğunu
* * *
Ekmeği öğrendim.
Sonra barış için ekmeğin bolca üretilmesi gerektiğini…
Sonra da ekmeği hakça paylaşmanın, bolca üretmek kadar önemli olduğunu
* * *
Okumayı öğrendim.
Kendime yazıyı öğrettim sonra…
Ve bir süre sonra yazı, kendimi öğretti bana…
* * *
Meydan okumayı öğrendim…
Sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektiği fikrine vardım.
Sonra da asıl yürüyüşün kalabalıklara karşı olması gerektiğine anladım.
* * *
Düşünmeyi öğrendim.
Sonra kalıplar içinde düşünmeyi öğrendim.
Sonra sağlıklı düşünmenin kalıpları yıkarak düşünmek olduğunu
* * *
Namusun önemini öğrendim evde…
Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk olduğunu; gerçek namusun, günah elinin altındayken, günaha el sürmemek olduğunu
* * *
Gerçeği öğrendim bir gün…
Ve gerçeğin acı olduğunu…
Sonra dozunda acının, yemeğe olduğu kadar hayata da lezzet kattığını ...
Zamanla ışıkta yaşamayı öğrendim. Karanlığı gördüm, korktum.
Gün geldi sonsuz karanlığa uğurladım sevdiklerimi…
Ağladım.
* * *
Zamanı öğrendim.
Yarıştım onunla…
Zamanla yarışılmayacağını, zamanla barışılacağını, zamanla öğrendim…
* * *
İnsanı öğrendim.
Sonra insanların içinde iyiler ve kötüler olduğunu…
Sonra da her insanın içinde iyilik ve kötülük bulunduğunu
* * *
Ekmeği öğrendim.
Sonra barış için ekmeğin bolca üretilmesi gerektiğini…
Sonra da ekmeği hakça paylaşmanın, bolca üretmek kadar önemli olduğunu
* * *
Okumayı öğrendim.
Kendime yazıyı öğrettim sonra…
Ve bir süre sonra yazı, kendimi öğretti bana…
* * *
Meydan okumayı öğrendim…
Sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektiği fikrine vardım.
Sonra da asıl yürüyüşün kalabalıklara karşı olması gerektiğine anladım.
* * *
Düşünmeyi öğrendim.
Sonra kalıplar içinde düşünmeyi öğrendim.
Sonra sağlıklı düşünmenin kalıpları yıkarak düşünmek olduğunu
* * *
Namusun önemini öğrendim evde…
Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk olduğunu; gerçek namusun, günah elinin altındayken, günaha el sürmemek olduğunu
* * *
Gerçeği öğrendim bir gün…
Ve gerçeğin acı olduğunu…
Sonra dozunda acının, yemeğe olduğu kadar hayata da lezzet kattığını ...
Saturday, September 06, 2008
İyi bir ölüm .....
O, kendi yaşamını kiraz çiçeğinin yaşamına benzetmekten hoşlanırdı. Dünyanın yaşam süresinde yalnız bir an yaşar, hızla çiçek açarak olağanüstü bir güzelliğe dönüşür ve ardından toprağa düşerdi.
Herkes gibi günün birinde kara toprağın altına girmenin kendi kaderi olduğunu bilirdi. Zor olsada çevresindeki kayıpları görmeye başladıktan sonra yaşam ona bunu kabulendirdide!
Yapabileceği tek şey, iyi bir çaba göstermek ve iyi bir şekilde ölmekti;
İyi bir ölüm .....
Friday, August 01, 2008
Temple of Athena/Assos
Wisdom
By her many faces...
Truth
Beauty
Simplicity
Elegance
Liberty
Harmony
... Ageless Wisdom
Athena
Goddess of Wisdom
"Bir adı da Palas olan Athena, Baş Tanrı Zeus'un çok sevdiği bir kız idi. Zeka tanrıçası Athena'nın doğumu oldukça gariptir. Annesi akıllı Metis (Hikmet) ti.
Zeka ve aydınlık tanrıçası olan Athena aynı zamanda savaş tanrıçası da sayılırdı. Savaş gürültülerini ve silah seslerini uyandırmasını ve canlandırmasını da isterdi. O Yunanlılar için yenilmez bir kavgacıydı, cesareti başka hiç bir tanrı ile kıyaslanamazdı. Onun cesareti kurnazca, yiğitliği sessizce idi. O gösteriş ve yaygarayı sevmezdi.
Zeka tanrıçası Athena bazen yeryüzüne iner, savaşlara katılırdı. Yunanlılar Medya'lılara karşı savaştığında küçük ordularını Athena idare etmişti. Bu yüzden bir avuç insan, barbarların çok kalabalık ordusuna karşı büyük bir zafer kazanmıştı. Athena aynı zamanda şehirlerin bekçisi ve koruyucusuydu. Sevdiği şehirlerin kalelerinde, surlarında canla başla savaşırdı. Yalnız savaşları sevmezdi, barışları da severdi, barışın nimetlerini, medeni hayatın güzelliklerini, zafer kazanan kralların kalplerine sokardı. Bu yüzden medeniyetle ilgili her şeyin koruyucusu sayılırdı."
Aristo ile Platonun birlikte iki yil gecirdikleri rivayet olunan bir batı anadolu beldesi Assos. Athena tapinaginin merdivenlerine oturup, zeytin agaclari altinda sohbet etmis, kimbilir neler konusmuslar...Beni düşündüren ise günbatımı, dağ kekiği, zeytinyağı, balık, mitoloji,tarih, deniz,şarap, aşk.....bütün duyularınızı aktif hale geçiren bu mekanın böylesine derbeder kendi haline bırakılması. Oysa dünyanın aktığı bir mekan haline dönüştürebilmek için tüm artılara sahip.
Sorun nerde bizden mi kaynaklanıyor, sevmiyormuyuz geçmişi, ilgimi duymuyoruz yoksa korumak sahip çıkmak zor veya "gereksiz" mi geliyor...Peki neye ilgi duyuyoruz?? Galiba son zamanlarda nelere ilgi duyduğumuz biçimde hakeder ve yönetilir olduk. Yok öyle söylenme vah vah Türkiye yi bunlar mı temsil ediyor diye. Taş yığını bana ne geçmişin masalından deniyorsa ve derbeder kendi halinde bırakılıyor sahip çıkılmıyorsa bizlere müstehak bu adamlar. Tepemize oturtanda, taşıyacak olanda, altlarında ezilip yok olacak olan, indirecek olanda yine bizleriz. Hakketiğimiz kişiler tarafından temsil ediliyor ve yönetiliyoruz.
Sunday, May 25, 2008
Kalbiniz gecelerin ve gündüzlerin sırrını sessizce bilir
Kalbiniz gecelerin ve gündüzlerin sırrını sessizce bilir.
Ancak kulaklarınız, kalbinizin bilgisini işitmek için deli olur.
Ancak bilinmeyen hazinenizi tartmak için tartı aramayın;
Ve bilginizin derinliğini değnekle veya iskandil ipiyle ölçmeye kalkmayın.
Çünkü kişi, ölçüsüz ve sınırsız bir deniz gibidir.
'Tek doğruyu buldum' degil, 'Bir doğruyu buldum' deyin.
Çünkü ruh, her yolda yürür.
Ruh ne bir çizgi üzerinde yürür; ne de bir kamış gibi dümdüz büyür.
Subscribe to:
Posts (Atom)